Michelangelo’nun en iyi iki heykelinden biri 24 yaşında yaptığı Pieta diğeri ise 26 yaşında yaptığı Davut heykelleridir. Rönesans heykel sanatının başyapıtı olarak kabul ediliyorlar.
Bir mermer bloğa dahi nasıl can ve duygu katılabileceğinin örnekleri olan bu iki heykel aynı zamanda Michelangelo’ nun insana bakışı hakkında da ipucu verir.
Ona bu şaheserleri nasıl yaptığı sorulduğunda şöyle dermiş:
Her mermer bloğun içinde kusursuz ve sade bir heykel görürüm ve herkes görebilsin diye onu hapseden sert duvarları yontar atarım.
Sanırım bu cevap belki de kendimize sormamız gereken şu soruyu hatırlatıyor:
* Peki ben içimdeki sade ve kusursuz beni görebiliyor muyum?
* Ben beni hapseden sert duvarları yontabiliyor muyum?
* Arzu ettiğim beni ortaya çıkartmak için neleri yontup atmalıyım?
* Gerçekten vazgeçebildiğim şeyler var mı, yoksa onlara tutunup kalmayı mı tercih ediyorum?
Michelangelo ünlü Davut heykelini yaparken şöyle demiş:
Hayalimde bir Davut vizyonu yarattım ve Davut olmayan her şeyi oydum.
Bu da bende şu soruları çağrıştırıyor.
*Ben kendi vizyonumu ortaya koyabildim mi?
*Vizyonuma ait olmayan şeyleri dışarda bırakabiliyor muyum?
Fark ettiyseniz Michelangelonun söylediklerinde önce hayalinde canlandırdığı net ve sağlam bir görüntü olduğunu anlıyoruz.. Sonrasında ise ona ulaşabilmek için yonttuğu fazlalıklar.
*Peki bu net ve sağlam görüntüyü kendimiz için belirleyebiliyor muyuz?
*Nedir hayalimizdeki “BEN”?
*Ona ulaşmak için yontacaklarımıza hazır mıyız?
*Ona ulaşmamıza engeller neler?
*O engelleri nasıl yontup atabiliriz?
Bu konuyu yazarken aklıma çok güzel ama açıklaması genelde yanlış yapılan bir atasözümüz geldi. "Mal canın yongasıdır."
Yonga yontulan, rendelenen şeyden çıkan parçalardır.
Yani biz kendimizi yonttukça, acaba varacağımız yer neresi olacak ?
Comments